rasimbey
RASİM BEY
Akdağmadeni’nde 1900 yılında doğdu. Müezzin Mustafa Efendi'nin oğludur. Yurdun çeşitli illerinde ve ilçelerinde telgraf memurluğu ve PTT müdürlüğü yapmıştır. 1950 yılında Ankara-Şerefli Koçhisar ilçesi posta -telgraf müdürü iken emekli olmuştur. Haziran 1982 yılında vefat etmiştir. Rasim Bey İstanbul’un işgalini Ankara’dan ilk haber alan ve bunu M. Kemal’e ilk haber veren kişidir. İstanbul'un işgali ile ilgili haberi kendisi şöyle anlatıyor: İstanbul'un işgali haberini İstanbul'dan telgraf memuru Manastır'lı Hamdi Efendi'den ben aldım. Mustafa Kemal Paşa’ya ben naklettim. Ben Yozgat-Akdağmadeni'nde telgraf memuru iken 27 Ağustos 1919 da Ankara'ya naklen tayin edildim. Atatürk, Sivas’tan 27 Aralık 'ta Ankara 'ya geldi. Ziraat mektebine karargâh kurdu. Bende bir gün tayin edildim ve aynı gün işe başladım. İstanbul işgal edilmeden önce, telgraf makinesinin başında ben vardım. O gün akşamdan sabaha kadar Erzurum'a koca bir şifre çektim. Şifrede ne yazıldığını bilmem tabi. Baştan başa rakam. Sabaha doğru başımı yastığa koydum, biraz dalmışım, hemen uyandırdılar: "Ankara merkezi çağırıyor" dediler. Benden başka telgraf memuru yok. Hemen makinenin başına geçtim. Sabah saat kaç bilmiyorum ama 16 Mart sabahı olacak .Telgrafla sordum: Karşımda Ankara servis posta baş memuru Manastırlı Şaban Efendiyi buldum. -İstanbul acele sizi arıyor, yol veriyorum, konuşun dedi. İstanbul verildi, karşıma her zaman konuştuğum muhabere memuru Manastırlı Hamdi çıktı. -"Ben Hamdi" diye yazdı. -"Kimsin" diye sordu. -"Ben de telgraf memuru Rasim" dedim. -"Aman Paşayı hemen makine başına çağır" dedi. Ben de "Ne söyleyeceksen yazdır kendisine vereyim" dedim. "Hayır olmaz, mutlaka kendisinin makine başına gelmesi lâzım, çok mühim" dedi. Ben Paşaya haber gönderdim. Paşa zaten bizim muharebe odasının üstünde kalıyordu, yaver geldi. İstanbul'daki Hamdi Efendiye "Paşa'nın yaveri geldi. Onunla konuş dedim.".Gene: "Hayır olmaz, ille de Paşa gelsin, ama çok çabuk bildiğin gibi değil, koş yaver acele git. Kemal Paşa zaten giyinmiş, hemen geldi."Ne var Rasim Efendi?"dedi. "Efendim çok mühimmiş; makinenin başına sizi istiyorlar"dedim. "Geldiğimi haber ver öyleyse " dedi. Hamdi efendi: "Çok mühim bir maruzatım var Paşam: İngilizler İstanbul'u işgal etti. Şehzadebaşı’nda bir kaç askerimizi şehit ettiler" dedi. Daha bazı hadiseler anlattı. Paşa haberleri sükunetle dinliyordu. Heyecanını ve duygularını belli etmemeye çalışıyordu. Konuşurken Hamdi efendi: "Aman muhabere salonuna İngilizler girdi." dedi. Paşa: - "Öyleyse bana Harbiye Nezareti’ni bağlat, yol ver." dedi. Hemen Harbiye’ye aldık. Makine başına Fevzi Paşa’yı istedik. Fevzi Paşa geldi. Mustafa Kemal Paşa ile görüştüler. Onlar görüşürken Harbiye'deki telgraf memuru: "Aman İngilizler buraya da geldi" dedi. Muhabere kesildi. Mustafa Kemal Paşa bana: "İstanbul'u tekrar ara, Edirne'yi versinler" dedi. Biraz sonra Edirne karşımıza çıktı. Edirne Muhafızı Cafer Tayyar Bey'i makine başına istedik. Mustafa Kemal Paşa ona icab eden direktifleri verdi ve Muhabere son buldu. Ondan sonra muhaberemiz ajanlar tarafıyla devam etti. İstanbul'dan alınan bilgiler Kartal'a getiriliyor, oradan şifre ile bize bildiriliyordu. Aynı zamanda birde P.R.merkezi diye bir haberleşme merkezi vardı. İstanbul'da yeri belli olmayan bir merkezdi. Oradan gece yarısından sonra bizi ararlar, bize uzun uzun şifreler yazdırırlardı. Zannederim bu merkez İstanbul Postahanesi’nin zemin katında gizli bir hücre idi. Telgraf memurunun adı İhsan'dı."Ben İhsan" dedimi bilirdim. Bol bol kağıt hazırlar verdiği uzun uzun şifreleri ve verdiği rakamları yazarda yazardım. Başka yerlerde ise: Erzurum'lu Kazım Karabekir Paşa ile,Amasya'da Cemil Cahit Bey ile, çokcası ise,orduların ve ordu birliklerinin bulunduğu yerlerle konuşma olurdu. Ben Heyet-i Temsiliye’de 7 ay çalıştım. Oradan Ankara merkezine ve kendi isteğimle memuriyetimi tekrar kendi memleketim olan Akdağmadeni’ne naklettim. Ben tekrar memur iken Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul'la ara sıra görüştürürdüm. Mustafa Kemal Paşa İstanbul'da sadrazamla konuşurdu. Salih Paşa ile, Ali Rıza Paşa , Tevfik Paşa ile Kemal Paşa ne diyecekse söyler, bende morsla yazardım. Ben yazdıkça o okurdu,Okuduktan sonra, eğer söyleyeceği bir şey yok ise bana teşekkür eder "Allaha ısmarladık" derdi. Giderdi. Haberleşmesi uzun sürerdi. Bir saatten fazla makinenin başında beklediği, konuştukları olurdu.